Entegre Raporlama Türkiye
Konuk Yazar’ın Mesajı
Değerli ERTA Üyeleri ve Kıymetli Paydaşları,
Sürdürülebilirlik yeni bir kavram olmasa da günümüzde tüm dünyada daha fazla gündeme gelen kavramlardan biri haline geldi. Yine de pek çok zihinde tanımı hala bulanık. Sürdürülebilirlik, ne tek başına ekonomi ne de tek başına bir çevre meselesidir. Sürdürülebilirlik üç bacaklı bir masa; bacakları ise insan, gezegen ve ekonomi. Bu masanın bacaklardan her biri eşit olmazsa masanın dengesi bozulur. Dolayısıyla her biri eşit öneme sahip. Dönemsel olarak daha fazla ağırlık verilen meseleler olsa da uzun vadede bu bacakların eşit olması gerekiyor.
Bu nedenle sürdürülebilirlik pek çok kişinin düşündüğü gibi ekonomiye, şirketlere, büyümeye ve kar sağlamaya karşı değil. Tersine; ekonomi, sürdürülebilirlik kavramının temelinde bulunuyor. Ancak bir şirketin sürdürülebilir olarak adlandırılması için ekonomik kazanımlarının çevreye ve gezegene zarar vermemesi, insan haklarını ihlal etmemesi, sorumlu kurumsal vatandaş kimliği ile hareket etmesi gerekiyor. Bir şirket, yatırımcıları ve hissedarları için ekonomik karlılık yaratırken, çalışanları ve içinde bulunduğu topluluğa da değer katmalı. Tüm bunları da gezegenin doğal yapısına, çevreye ve diğer tüm canlılara zarar vermeyecek şekilde yapmalı.
Yapılan araştırmalar insanların, iklim krizi konusunda belirli bir düzeyde farkındalığının olduğunu gösteriyor. Markaların, sadece iyi iletişim paketlemeleriyle müşteriyi yönlendirme çabalarının da günümüzde bir geçerliliği kalmadı. Müşteriler, artık sürdürülebilirlik konularında son derece hassas ve bilinçli. Şirketlerin, ancak gerçek anlamda değer yaratmak üzere yaptıkları çalışmalarının bir anlamı ve önemi var. Bu nedenle markaların kendi ekosistemine samimi şekilde bakarak, çok katmanlı sürdürülebilirlik konularında gerçek aksiyon alması gerekiyor. Dolayısıyla, bugün sıklıkla gördüğümüz ‘greenwashing’ uygulamalarını, iyimser bir bakış açısıyla tüm yeşil dönüşüm için bir ara süreç gibi görebiliriz. Artan müşteri hassasiyeti, şirketleri greenwashing ile ‘idare ettiği’ durumun, gerçeğe dönüşümünü sağlayacak. Bunu yapamayan markalar ise, zaten yaşama şansı bulamayacak. Önümüzdeki dönemde daha da net göreceğimiz uluslararası sürdürülebilir ürün tanımlarının yapılması, sertifikasyon ve akreditasyon sistemlerinin daha da oturması, yeni ticaret ekosisteminin bu çerçevede daha da belirginleşmesi gibi konular da bu durumu destekleyecek.
Şirketlerin sadece finansal performansları değil, aynı zamanda sosyal ve çevresel etkileri de göz önünde bulundurarak sürdürülebilirlik stratejileri oluşturması çok önemli. Raporlama kavramı, geçmişte sadece finansal performansa odaklıydı. Bugünkü sistemle bir karşılaştırma yaptığımızda artık iş birliği içerisinde bulunan paydaşların da daha geniş bir çerçevede bilgi talep ettiğini görüyoruz. Çünkü şirketlerin geçmiş döneme ilişkin finansal performansları ile ilgili sunulan bilgi artık yeterli değil. Günümüzün getirdiği gereklilikler doğrultusunda, çevresel konulara yönelik hassasiyetin artması ve gelişen bilgi teknolojilerinin katkıları ile raporlama kavramı ve araçları çok önemli bir gelişim gösterdi.
Bu anlamda entegre raporlama yaklaşımı, şirketlerin bütünsel performanslarını daha iyi anlamalarına ve bu doğrultuda stratejiler geliştirmelerine olanak sağlıyor. Entegre raporlama, sunduğu geniş bakış açısıyla yatırımcıların artan bilgi taleplerini gidermeye yardımcı oluyor. Ek olarak bu raporlama yöntemi, kurumların hikâyelerini daha net ve etkili ifade etme şansı da sunuyor. Tüm bu olumlu noktaların yanında; daha ölçümlenebilir ve nitelikli bilgi sunduğu için kurumların sürdürülebilir performansı ve sermaye piyasalarının sağlıklı gelişimi için büyük önem taşıyor. Şirketlerin paydaşlarıyla olan iletişiminde şeffaflığı artıran entegre raporlama ile sürdürülebilirlik performansının net bir şekilde ortaya koymak açısından da en sağlıklı yöntemlerden biri olarak öne çıkıyor.
Gerçeğe dayanmayan algıların, günümüz dünyasında geçerliliğini koruduğunu söylemek çok zor. Sorgulayan ve baskı yapan müşteri ağları, dünyanın her yerinde markaları zorlayabiliyor. İçeriğin zararlı ama paketlemenin nefis yapıldığı o parlak pazarlama ve reklam kurguları, artık eskisi gibi gerçekliğin perde arkasına atılıp, yerine köpük bir algının konulması için yeterli olmuyor. Bu noktada sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik konularına samimiyetle eğilen ve topluma gerçek katma değer sağlayan markaların, müşterileri nezdinde rakiplerinden ayrılmayı başardığını görüyoruz.
YAPI KREDİ’DE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLAMASI
Yapı Kredi olarak kurulduğumuz günden bu yana varoluş amacımız sadece faaliyet gösterdiğimiz alanlarda değil, toplumsal gelişim için her alanda katkı sağlamak. Bu nedenle sürdürülebilirliği, asla gelip geçici bir eğilim olarak görmüyoruz. Sürdürülebilirlik, iş kültürümüzün ve felsefemizin tam da kalbinde yer alıyor.
Şeffaf iletişime inanan bir kurum olarak, ilk sürdürülebilirlik raporumuzu 2010 yılında yayımladık. 2019 yılında ise tüm paydaşlarımız için uzun dönemli değer yaratma modelini içeren ve entegre düşünce sistemine geçişimizin bir göstergesi niteliğinde olan ilk Entegre Raporumuzu paydaşlarımıza sunduk. Bu geçiş döneminin ardından 2020 yılından itibaren finansallarımızı ve finansal olmayan göstergelerimizi bir arada paylaştığımız Entegre Faaliyet Raporu’muzu devreye aldık. Her yıl bu raporlarda yer verdiğimiz çevresel, sosyal ve ekonomik göstergelere aldığımız bağımsız denetimin kapsamını genişletmeye devam ediyoruz.
Tüm paydaşlarımızla etkili ve şeffaf bir iletişim kuruyoruz. Entegre düşünce anlayışı çerçevesinde ekonomiye, topluma, çevreye yarattığı değer ve etkiyi bütüncül bir şekilde ele alıp sorumlu bankacılık prensipleri temelinde faaliyet gösteriyoruz. Öncelikli konularımızı, paydaşlarımızın ve müşterilerimizin, görüş ve ihtiyaçlarını gözeterek gerçekleştirdiğimiz paydaş analizi üzerinden belirliyoruz.
2019 yılında Birleşmiş Milletler Sorumlu Bankacılık Prensipleri’nin (United Nations Principles of Responsible Banking - UN PRB) kurucu üyeleri arasına katıldık. Aynı zamanda, Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik ve Kurumsal Yönetim Endekslerinde ve FTSE Russel’ın şirketlerin çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim performanslarını ölçen FTSE4Good Gelişmekte Olan Piyasalar Endeksi’nde listelenmeye devam ediyoruz. Bununla birlikte Türkiye’de entegre düşünce anlayışının yaygınlaşmasına katkı sağlamak amacıyla, Mayıs 2020’den bu yana Entegre Raporlama Derneği Türkiye (ERTA)’nın da üyesiyiz.
Geniş kapsamlı sürdürülebilirlik gündemini; doğru, etkin ve sağlıklı yönetmek için yüksek sorumlulukla ve büyük bir gayretle hareket ediyoruz. Bu doğrultuda, sağlam bir yönetişim yapısı altında çevresel, ekonomik ve toplumsal boyutları bir arada barındıran bütünsel bir yaklaşım yürütüyoruz. Finans sektörünün iş dünyasına sağladığı finansmanlardan kaynaklanan dolaylı etkisini düşündüğümüzde, faaliyet alanımız oldukça geniş ve kuvvetli. Yönlendirici ve teşvik edici rolüyle finans sektörü, düşük karbon ekonomisine geçişte ve çevresel ve sosyal risklerin yönetilmesinde çok önemli bir konumda bulunuyor. Sektörümüzün, sahip olduğu bu dönüştürücü güçle sürdürülebilirlik konularında büyük bir misyon üstlenmesi gerekiyor. Bu nedenle kendi sürdürülebilirlik dönüşümümüzün yanı sıra, tüm paydaşlarımızın dönüşümlerinde yanlarında ve onlara yol gösterici olmak da sürdürülebilirlik stratejimizin önemli bir parçası.
Yapı Kredi olarak; yaşadığımız dünyaya, ülkemize, müşterilerimize ve tüm paydaşlarımıza olan sorumluluğumuzun farkındayız. Bu farkındalık ve topluma değer katma vizyonumuzla her daim hayatın koyduğu sınırları kaldırmaya çalışıyoruz. Reel sektörü ve değer zincirini sürdürülebilirlik anlamında dönüştürmek için Türkiye’de sürdürülebilirlik alanında bir adım önde ve lider bir kurum olmayı amaçlıyoruz. Bir yandan ülkemiz ekonomisini desteklerken diğer yandan da sürdürülebilir kalkınma için müşterilerimizin ihtiyaçlarına en etkin şekilde çözümler sunuyoruz.
Bankamızda, özellikle uluslararası finans kuruluşlarının standartlarına paralel olarak güçlü bir risk yönetimi yaklaşımı sergiliyoruz. Bu konuda dünyadaki en kapsamlı yaklaşım olan Ekvator Prensipleri’ne uyumlu şekilde geliştirmeler yapıyoruz. Böylece hem operasyonel hem de kredilendirme faaliyetlerimizden kaynaklanan çevresel ve sosyal etkilerimizi etkin bir şekilde yönetiyoruz. Ayrıca, Koç Holding liderliğinde tüm Koç Grubu şirketlerinin katılımı ile gerçekleşen Karbon Dönüşüm Programı kapsamında, Koç Grubu genelindeki ortak hedef olan 2050 karbon nötr hedefine ulaşabilmek amacıyla kredi portföyümüz kaynaklı emisyonları zaman içinde azaltmak adına portföyümüzün geçiş süreci ile ilgili stratejiler geliştiriyoruz. Çok kapsamlı ve detaylı bir yol haritamız var.
Bu yol haritamızda rotamızı iyi belirlemek adına, üst yönetimimizden oluşan bir Sürdürülebilirlik Komitemiz bulunuyor. Başkanlığını Yönetim Kurulu Üyemizin yaptığı komite, yılda 4 kez toplanarak tüm sürdürülebilirlik faaliyetlerinin geniş çerçevede yönetimini ve takibini yapıyor. Bu alanda yapılan tüm çalışmalar ayrıca İcra Kurulu’na ve Yönetim Kurulu’na düzenli olarak raporlanıyor. Bu yapı altında ise, Kurumsal İletişim Yönetimi bünyesinde çalışmalarına devam eden sürdürülebilirlik ekibimizin yanı sıra iş birimlerimizle birlikte krediler, risk ve mevzuat, çevre yönetimi, insan kaynakları gibi geniş katılımlı ekiplerimizin de dâhil olduğu sürdürülebilirlik adına sürekli düşünen ve çözümler arayan büyük bir ekip çalışıyor. Sürdürülebilirlik ekibimiz, sürdürülebilirlikle ilgili tüm konuların banka içi koordinasyonundan, sürdürülebilirlik alanındaki strateji ve politikalarımızın takip edilmesinden, global ve yerel inisiyatif ve raporlamalardan sorumlu. Bununla birlikte, Koç Holding Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik ekibi ile de çok yakın ve koordineli çalışıyoruz.
Önümüzdeki dönemde de sorumlu bankacılık alanında, şeffaf iletişim yürütmeye ve sürdürülebilirlik alanındaki öncü çalışmalarımızla bir adım önde olmaya devam edeceğiz. Bu çerçevede, destekçisi olduğumuz uluslararası sürdürülebilirlik girişimlerine verdiğimiz taahhütleri yerine getirmek için oluşturduğumuz yol haritasını izlemeyi sürdüreceğiz.